11 Kasım 2008

bugün;

-tarabya'ya gitmek için evden çıktım, durakta deja-vu yaşadım veya rüyamda gördüğüm bir anı orada yeniden gördüm, bilemiyorum.
-yine durakta annesinin kucağındaki minicik bir kız bebeğe bakıp sırıttım, karşılığında o da sırıttıkça daha da gülesim geldi zor tuttum kendimi.
-sağlam kulaklığım kalmadığı için mikrofonu olan, casper marka bir pc kulaklığı kullanıyorum, mikrofonu da enseme doğru uzatıp saçlarımın arasında gizliyorum. hep birileri bu duruma bakıp benle dalga geçiyormuş gibi geldi.
-beşiktaş vapurunda üst kata çıkıp kıçtaki açık bölmeye gittim. bir yere oturdum, meğer bir teyzenin yeriymiş, geldi, kalktım, tam o sırada 2 sıra önümdeki koltuktan biri kalktı, onu gören 1 sıra önümdeki kişi onun yerine geçti, ben de onun yerine geçtim. kayarak yer değiştirdik.
-beşiktaş'tan tarabya'ya giden otobüste yanımda oturan hatunlar birbirlerine inanç diye birinden bahsediyorlardı, aklıma bizim inanç geldi. vay be ne kadar meşhur oldu bizim inanç diye kendi kendime iğrenç bir geyik yaptım.
-aynı otobüste birden çok güzel corn flakes kokusu burnuma geldi gaipten. eve dönerken süt almaya karar verdim.
-tarabya'dan dönerken dolunay varmış onu farkettim.
-beşiktaş'a 3 katlı vapur yanaştı, terasına oturdum. radar, o an dinlemekte olduğum coldplay'in 42 şarkısıyla aynı ritmde dönüyordu.
-bunları yazarken aniden vapurun düdüğü öttü ödüm koptu, kalemim kağıtta çizgi bıraktı.
-kimseye aldırmadan yüksek sesle şarkı söylemek istedim, yine yapamadım.
-the verve / i sit and wonder çok seviyorum, ama hep küfrediyormuş gibi geliyor sonra aptalca gülüyorum. bunun üzerine nasıl bir düşünce yapısına sahip olduğumu düşündüm.
-yine vapurda, karşıda paşalimanındaki tekel binasını yanındakine gösterip "deniz müzesi" diyen adam vardı.
-boğaziçi köprüsünün ışıkları bozulmuş, onu farkettim.
-vapurun en kalın ve büyük olan ana bacasının üstünde sigara içilmez ikonlu sticker vardı. önce bacadan çıkan dumana, sonra stickera baktım...
-kız kulesinin yakınlarından kadıköy istikametine dönmekteyken barbaros bulvarındaki ışık yığınını gördüm. fena trafik varmış.
-sabah kadıköy'den beşiktaş'a geçerken vapurda bir çeşit duman kokusu almıştım. yasak olduğu halde biri sigara içiyor, hem de değişik tütünlü diye düşünmüştüm. akşam geri dönerken gördüm ki TMO'nun avlusunda birşeyler yanıyormuş. hala da yanıyordu..
-vapurdan inerken aynı iskeleye 2 kişi dalmak, diğerinin sırf ben baağyan olduğum için "pardon" diyerek yol vermesi, benim de "pardon" demem ve geçmem. fransızca konuşunca ne kadar da kibar oluyormuş insanevladı..
-eve giden otobüsün sırasında beklerken converse'inin en burundaki bağcığına nazar boncuğu geçirmiş bir kız gördüm. tü tü tü maşallah..
-otobüse elinde sopayla bir teyze bindi. karşımda ters olan koltuktaki kız ona yer verdi, teyze beni sopasıyla dürtüp oraya geçmemi söyledi, geçtim, o da benim yerime oturdu. acayip bir teyzeydi geğiren teyze. korktum.
-duraklardan ayrılıp bambi cafe'nin oradan geçerken, yürüyen bir adamın yanında süper tekerlekli bir bavul gördüm. 4 tekerleği olan sert cisimle kaplanmış bavul tam elinizin hizasında bir yüksekliğe sahip ve diğerleri gibi çekiştirmek zorunda kalmıyorsunuz. sanki uslu bir çocuk gibi adamın elinde usul usul ilerliyordu. hani adam tutmasa da yanında gidecek gibiydi..
-salı pazarı trafiği vardı. saat 19'da çarşı durağında olan otobüsümüz saat 19:15te altıyol durağına vardı. aradaki mesafe yaklaşık 200 metre.
-o 15 dakikalık süre içinde kaldırımdan Eren Erdem geçti.
-kadıköy'den otobüse binip eve ulaşmam 35 dakika sürdü. tarabya'dan eve dönmem ise 3 saatimi aldı.. komple evden çıkıp eve girmem 7,5 saat sürdü.

son olarak, şu saat itibariyle 28 saattir uyanık durumdayım.. bu gece de yatağa yattığımda uyuyamazsam birileri doktor çağırsın.

Hiç yorum yok: