08 Kasım 2008

25.12.2005 çilekeş ile yaptığım röportaj (morveotesi.ekibi.com sitesi için)

24 aralık 2005'te Antalya Bachpark'taki Gizlibahçe'de konserleri vardı, kulaklarımın pası silindi kaliteli müzikleriyle..

Kendi parçalarının dışında;
Korn, Deftones, Rage Against The Machine-know your enemy, Aylin Aslım-senin gibi, Mazhar Alanson-bu ne biçim hikaye böyle coverlarını da mükemmel bir biçimde yorumladılar.
Pogo ve kafa sallamalar aldı başını yürüdü .
Tabii mekan bar olduğu için sıcak bir ortamdı.Adamlar burnumuzun dibinde çalıyorlardı!!
Eh doğal olarak Görkem'in elini kolunu ve hatta mikrofonunu tutup çekmeye çalışanlar da vardı..


Bu arada Görkem'in tam önünde durup bulduğu her fırsatta çocuğun elini kolunu tutup bırakmayan bir kız rock sembolü yapmaya çalışırken aslında MHP'nin kurt sembolünü yaptığının farkında değildi. Ayrıca arkamda duran kızlar önümde bass çalan Sedat'a "penanı versene şişşt çocuukk" diye bağırdılar...






Nihayet konser sonrasında kendileriyle çok eğlenceli bir röportaj gerçekleştirdik ancak Ali Şimşek rahatsızlandığı için röportajı yaptığımız odadaki yatakta uzanarak ve sadece dinleyerek (muhtemelen rüyasında) bize katıldı.


Gülru: Size komik birşey söyleyeceğim,büyük bir ihtimalle çok güleceksiniz...
Görkem: Gülmezsek...
Gülmezseniz...Gülmezsiniz..
(gülüşmeler)
Görkem: Hadi sor bakalım
"Y.O.K."un açılımıyla ilgili ortalıkta pek çok söylenti dolaşıyor,bunlardan bir tanesi de "Yalan Olan Kızlar"...
(kahkahalar yükselir)
Güldünüz işte :)
Cumhur:Bayağı yalan bir açılım yani
Bunu açıklayacakmışsınız diye duydum ben
Görkem: Bu hafta açıklayacağız artık biz de kurtulacağız siz de kurtulacaksınız
Cumhur: Yani biz ikinci kliple beraber "Y.O.K"un açılımını da açıklayacağız.

Albüm kapak resmi hakkında bir arkadaşımızın yorumu vardı onu aktarayım size: Biz bu resme baktığımız zaman yüreğimizde ve beynimizde çok derin şeyler uyanıyor,yani çilekeşliğinizi çok güzel yansıtıyor,siz bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cumhur:valla herşeyi söyledin aslında
Yani biz kendi hissettiklerimizi düşündük,yani ben kendi açımdan baktığım zaman o kadar hoş bir şey ki kelimelere dökemiyorum
Cumhur: Amacımız aslında bunu hissettirmekti zaten.Çünkü biz de baktığımız zaman bunu hissediyoruz.Orda bir silüet var, ve o silüetteki en önemli şey onun kalbi.Biz bunu hissettirmek istedik,bizim şarkı sözlerimize yansıyan şey de bu zaten.
Görkem: Şöyle bir şey anlatayım sana,pek çok kişi bilir bunu aslında, kırmızı her zaman dikkat çeker. Reklamcılığın temelinde de bu vardır. Dikkat çekmekle ilgili bir şey aslında. Eğer bir şeyi insanlara empoze etmek istiyorsan,dikkat çekmek istiyorsan bir ürüne, kırmızı renk çok önemli bir şey. Yani can alıcı renkleri kullanmak,slogan bulmak çok büyük şirketlerin de farkında olduğu ve satış amaçlı şeylerin başında geliyor.
Bizde bütün albümü temsil eden bir şey var, ticaret amaçlı değil, sadece içimizden gelenleri hissettirmekle alakalı. O kapakta da sadece kalbin kırmızı renk olması da bununla ilgili bir şey yani.
Bunu Burak Gürpınar'la beraber tasarlamışsınız zaten...
Cumhur:Onu tasarlayan Burak Gürpınar değil..
"beraber yapmışsınız" dedim...
Cumhur: Burdaki "çilekeş" yazısını tasarlayan Burak Gürpınar, Silüeti tasarlayan (bunu hep bir ağızdan söylediler) Fatih Uysal.
Görkem: Kartonet yapımı sırasında Fatih Uysal'ın işlerine bakıyorduk, işte çok takdir ettiğimiz bir arkadaşımız, ve görür görmez "bu bizim kapağımız" dedik yani hiç bir tereddüt olmadı, gördüğümüz anda "tamamdır çilekeşin ilk albümünün kapağı bu" dedik, %100 bu albümü anlatan bir kapak olduğunu düşünüyoruz.
"Budur abi" dediniz yani
Görkem: Aynen öyle.

Aylin Aslım..
Görkem: Çok seviyoruz, hastasıyız.. soru işareti??
Soru işareti... bu düet fikri nasıl gelişti?
Görkem: Düet değil aslında, yani düet olarak bakmamak lazım. Mesela düet kavramıyla ilgili baktığın zaman bir nick cave - kylie minoque düeti gibi değil bizimkisi. Tamamen albümün akışıyla ilgili bir olay. Yetmiyor şarkısı zaten çok uzun zamandan beri vardı,stüdyoda çalarken o bölüm geldiği zaman ben stüdyoda bir şeyler söylüyordum ve oraya gerçekten bakşa bir ses lazımdı, bir kadın sesi de olabilirdi ya da belki çok ince bir erkek sesi de olabilirdi ama Aylin'in sesini duyuyorduk yani hepimiz orda bir melodi duymaya başladık hatta şarkıyı çalmadığımız zamanlarda parçayı mırıldanırken bir melodi geliyordu aklımıza ve daha sonra bunun "albümün sesi" olduğunu hissettik. O tınıyı kesinlikle duyduk ve Aylin'e böyle bir teklif götürdük zaten çok yakın arkadaşımız frend: , çok seviyoruz kendisini, bizi en çok destekleyenlerin başında gelir. Ona bu teklifi sunduğumuz zaman geldi ve hiç bir müdahalede bulunmadan o melodiyi aynen oraya söyledi, demek ki hissedilen şeyler aynı yani.
Kendi açımdan ben o şarkıyı dinlerken tüylerimin diken diken olduğunu ve içimden bir şeylerin, nasıl tabir etsem, yandığını hissediyorum.Yani bu Aylin'in kendine has özelliği gibi geliyor bana çünkü şarkılarını söylerken o kadar güzel söylüyor ki ben...
Görkem: Yaa..Çok farklı bir vokalist Aylin. Çok fazla eleştiri de gelir insanlardan "şöyle vokalist, böyle vokalist, vokal tekniği" falan gibi, böyle şeylere takılmayan, tamamen kendi halinde, çok az bulunan bir duygusu var.
Zaten bugünkü konserde "senin gibi" de çok güzel oldu..
Görkem: "senin gibi" zaten çok sevdiğimiz bir parça, ilk albüm bence acayip güzeldi. Yani biz o şarkıyı çalmasak duramazdık çok eğleniyoruz çalarken ve Aylin de bize katıldığı zaman sahnede iki katına çıkıyor atmosferi, gerçekten süper şarkı.

Mor ve ötesi, teşekkürlerinizi belirtmişsiniz albümde, ne kadar zamandır sizin onlarla bir ilişkiniz var?
Cumhur: Mor ve ötesi'yle aslında Fanta, yok daha önce aslında...
Görkem: onlar Fanta'dayken
Cumhur: yok "Ankara Rock Günleri" aslında, orda tanışmıştık..
Görkem: haa eyvallah
Cumhur: Biz orda görevli olarak bulunuyorduk falan filan, öyle bir tanışıklığımız olmuştu. Ondan sonra onlar o sene turneye katılan gruplardan biriydi ve bizden sonra çalıyorlardı, elemelerde ve finallerde bir araya gelmiştik bir şekilde, yaptığımız müziği beğenmişlerdi. Karşılıklı olarak da anlaştığımız iyi insanlardır. Ondan sonra da albüm sürecinde de bize bayağı bir destekleri oldu açıkçası. Her türlü desteği sağladılar aslında, hem psikolojik olarak hem ekipman olarak destek sağladılar hem bazı insanlarla tanışmamızı sağladılar ki bizim bayağı bir önümüzü açtı.
Görkem: Gaz verdiler yani :D
Sedat: Kendi stüdyolarını bile açtılar
Süper, mükemmel. Zaten Direc-t'in şöyle bir söylemi var "biz çok sıkı bir mvö fanıyız" diyorlar, sizin de bu konuda mutlaka böyle bir şeyiniz olmalı...
Görkem: Çok önemli bir grup mvö Türkiye için. Bir kere "DYS" albümü müzikal başarısının yanı sıra ticari başarısıyla birlikte Türkiye'de çok önemli yollar açmıştır. Bunun en büyük olayı zaten Tarkan Gözübüyük'ün,zaten gruptan bir eleman gibi o da artık..
Sedat: Volkan'ı da sayabiliriz..
Görkem: tabii Volkan da zaten..Bütün ekibi, "mor ve ötesi ekibi" olarak bakmak lazım çünkü çok mantıklı düşünülüp Türkiye'de çok önemli yollar açmak için bir albüm yaptılar yani.
Biz ilk sitemizi açarken de "morveotesi.ekibi.com" adında olmasının amacı ekibin önemini vurgulamaktı.Sonradan site pek çok değişiklliğe uğradı ama amaç buydu,zaten bizim için "beşinci adam" Volkan Gürkan'dı, "altıncı adam" ise Tarkan Gözübüyük.Ali Soner'i de sayarsak o "yedinci adam" oluyordu.
Görkem: Ekip çalışması zaten çok önemli bir şey ve aslında sadece bu güne kadar yurtdışında yapılan şeylerde görüyorsunuz başarının sırrı budur aslında.Mantıklı düşünüp ekip çalışması içinde yapılması gereken işleri bir araya getirdiğiniz zaman zaten amacınıza ulaşıyorsunuz.Mor ve ötesi de bunun gerçek anlamda belki de ilk örneğiydi Türkiye'de.Bu yüzden de, zaten müzikal olark çok başarılı bir gruptu, buna bir de ek olarak bu güne kadar olmadık bir şeyi, ticari başarıyı da eklediler ve Türkiye'de herkes artık rock müzik dinliyor,artık büyük şirketler rock müziğe yatırım yapmaya başladılar,bunu sağlayan çok önemli bir şey: "Dünya Yalan Söylüyor" albümü.
Tabi korsan bunun önünü kesmezse rock müzik bayağı bir yol alacak gibi görünüyor.
Görkem:Korsan sadece rockın değil pek çok şeyin önünü kesti aslında,ortalamaları değiştirmedi gerçi....
(derken odaya bir arkadaşları girip "bi imza alabilir miyiiiiim??" dedi, koptuk tabii )
Cumhur:Geçen hafta gördük aslında, İbrahim Tatlıses,Ebru Gündeş..isimlerini şu an hatırlamadığım daha bir çok kişi meclise gitti. Sonuçta bu herkesi etkileyen bir şey ama rock müziği biraz daha etkiliyor aslında çünkü rock müzik dinleyicisi internetle biraz daha haşır neşir ve çoğunluğu öğrenci olan bir dinleyici bu yüzden maddi problemler ön plana çıkıyor ve korsana yönelme gibi bir durum söz konusu ama insanların şöyle bir şeyi akıllarında bulundurması gerekiyor: sevdikleri grupların yoluna devam edebilmesi için orjinal albüm almaları gerekiyor. bir gruba, mp3 indirerek ya da onun korsan cd'sini satın alarak ya da onu sadece beğenerek destek olamazlar. İnsanların bunu kavraması gerekiyor.

Bizce de..Bir de Şebnem Ferah (ablamız) var, size destek olanlardan bir tanesi.
Görkem: Şebnem Ferah ilk çıktığı günden beri her zaman bir numara olarak kaldı yani hiç bir zaman değişmedi. Bitane yaa Şebnem
Cumhur:Yaa görünürde bize bölye çok büyük katkısı olmuş gibi gözükmüyor belki dışardan bakınca ama gerçekten bize çok iyi akıllar verdi ve çok güzel destek oldu bize.
Görkem:Aslına bakarsan Şebnem, Türkiye'de ilk albümünde kafasına göre rock yapıp bu kadar başarıya ulaşan ilk insandır herhalde.
Cumhur:"Kadın" albümü..
Görkem:Kaç senesiydi..97..8..
1996.
Görkem:96 mıydı yaa?
Evet 6ydı.
Görkem: Daha o senelerde biz daha bazı şeylerin farkında değilken, ki yani bizi rock müziğe asıl yönlendiren, daha doğrusu grup müziğine yönlendiren 97-98 yıllarında çıkan yabancı albümlerdi. Incubus, Rage against the machine albümleri falan..Çok önemli bir seneydi 97. Onun öncesinde bizi bu zemine hazırlayan Türkçe albümler olması gerekiyordu çünkü bizim yaşlarımız da o zamanlar türkçe müzik dinlemeye biraz daha uygun,yavaş yavaş neler olduğunun farkında olmamıza yol açan yaşlardı. İşte o senelerde Türkiye'den ilgimizi çeken tek bir isim vardı o da Şebnem Ferah'tı.
"Kadın" albümü, Tarkan Gözübüyük, İskender Paydaş,Demir Demirkan..
Tolga Avcil:Tüm "pentagram" tayfasının desteği vardı hemen hemen..
Görkem:Aslında tamamen bir ekip çalışmasının örneğiydi. Yani o güne kadar Pentagram'ın Türkiye'de yapmış olduğu şeyleri -duyulmamış değil tabi ki pentagramın herkes farkındaydı- türkiye'nin tüm şehirlerinde göz onünde olan bir müzik kanalı gibi herkesin farkında olacağı bir albümü Şebnem Ferah projesi içinde yaptılar. Bu albüm beraberinde iyi ya da kötü bir çok rock albümünün prodüksüyonuna sebebiyet verdi. O gerçekten çok doğru bir adımdı yani bizi türkçe rock müzik yapmaya yönelten albümlerden biriydi....

Gülru: Son zamanlarda bir de "samimiyet" furyası çıktı ortaya.
Merve: Lise Terk'ten hatırlayın..(kahkahalar koptu)

Görkem: Ooo Yüxexes okuyor arkadaşlar..
Gülru:Ee herhalde yani en sıkı takipçileriyiz
Cumhur: (Görkem’e) Samimiyet konusunda verdiğimiz cevabı hatırlıyor musun?
Görkem: Evet.. Samimiyeti kaybetmekten korkmayla ilgili bir şeydi, yani herkes "biz samimiyiz" demeye başladı..
Siz de çok “samimi”siniz ama..
(gülüşmeler..)
Görkem: Bizim zaten grup olarak yaptığımız şeylerin başında laftan çok iş yapmak geliyor. Hiç bir zaman "biz şöyleyiz" gibi bir iddiamız olmadı, yani "biz samimiyiz şunlar değil" gibi bir şey iddia etmedik. Şu, "samimiyiz" diyor, ama "onun o işle alakası yok" diyebiliyoruz belki, bu da müzisyen olarak ya da bu güne kadar koyduğumuz tavırla alakalı elde ettiğimiz bir hak falan gibi değil, tamamen bir dinleyici olarak "şu grubun samimi olduğunu düşünmüyorum" dedim ben orada.
Sedat: Samimi olmak “ben samimiyim” demekle olmuyor. Eğer onu hissettiriyorsan zaten sen “O”sun, sen o zaman samimi oluyorsun hakikaten. Hani insanların sana bunu söylemesi gerekiyor, sen kendi kendine samimi olamazsın.
Cumhur: Bizim öne sürdüğümüz en önemli sav aslında, biz kendi içimizden gelen müziği yapıyoruz, belki de insanların “samimiyet” dediği şey bu. Biz hiçbir şeyin etkisinde kalmadan içimizden gelen her şeyi döküyoruz.
Sedat: Aynı şekilde düşünen insanlara da samimi geliyoruz doğal olarak.
Görkem: Ve inan yani çoğu şey pek umrumuzda değil yaptığımız işten başka, çok seviyoruz çok saygı duyuyoruz çünkü yaptığımız işe. Bizimle aynı şeyi yapanlara da çok sygı duyuyoruz, çok keyif alıyoruz, bazı gruplarla bazı müzisyenlerle aynı yolda yürümekten büyük keyif alıyoruz. Biz bu işi sevdiğimiz için yapıyoruz ve bizim onları desteklememiz-onların bizi desteklemeleri, albümün sattığını-konserlerin dolduğunu görmek,insanların kendi içinden gelen müziği yatığını görmek bize büyük keyif veriyor ve samimiyet bunların altında yatıyor bence. Yüxexes’te söylediğimiz şey “samimiyet = hiçbir baskı altında kalmadan kendi istediğin müziği yapmaktır” değil tabi, ama Türkiye müzik piyasasında “biz samimiyiz onlar değil, bir çok rock grubu çıktı ama samimi olmayanların kaybolacağını düşünüyoruz o yüzden biz korkmuyoruz” diyenlere pek fazla inanmamak gerekiyor, böyle bir iddiada da bulunmamak gerekiyor. Bizim öyle bir iddiamız hiç olmadı, sadece bize gelen bir tepki var. Biz kendimizi hiçbir grubun önünde en iyi olarak görmüyoruz ama böyle olduğumuzu iddia eden olduğu zaman teşekkür ediyoruz ve lakin kendimizi en iyi olarak gördüğümüz tek bir mevzu var o da seyircimiz. Yani bizimkinden daha güzel bir seyirci ben bugüne kadar görmedim, bu da onların güzelliği, yani bize mahsus bir şey olarak görmüyorum ama gerçekten mükemmel bir seyirci geliyor konserlerimize ve bugüne kadar belki de hiçbir gruba yaşatmadıkları hazzı bize yaşatıyorlar. Samimiyet bence bunu yapmalarından kaynaklanıyor.
İnsanlar samimi buldukları insanları -ki samimiyet ne demekse artık, çünkü herkes onu kendine göre bir kalıba sokmaya çalışıyor ama- hani desteklemeye çalışıyorlar bir yere kadar. Mesela ben bugün kalkıp sizin konserinize geliyorsam, sizin bazı yaptığınız şeyleri destekliyorumdur. Yani ben kendi adıma samimiyetten bahsedeyim: Eğer ben sizin müziğinizi dinliyorsam ve dinlerken tüylerim diken diken oluyorsa, sizin anlattığınız şeyleri belki kendimce belki de sizin anlattığınız şekilde yorumlayabiliyorsam ve bu benim hoşuma gidiyorsa ben sizi samimi buluyorumdur. Bu kadar. Ve kimse bence kalkıp da “ben samimiyim” dememeli ve diyen de bence samimi değildir.
Görkem: Aynen.Çok güzel çok basit yorumladın, süper.
Evet, süper,peki.....
(o sırada kapı açılır içeriye Gizli Bahçe’nin yetkilisi Hakan ağabeymiz girer ve “ben gdiyorum” der)
Hakan Abi çağır yine gelsinler,her ay gelsinler
(ve millet kopar.. )

Festivallerimiz var bildiğiniz üzere, çok çeşitli, mesela yerel festivaller var Zeytinli Rock Festivali gibi, ulusal festivaller var Barışarock, Rock Republic ve bunun gibi. Mesela Rock’n Coke. Bununla ilgili pek çok şey dönüyor ortalıkta işte The Cure geldi, Korn geldi. Sizin bu festivalle ilgili Herhangi bir fikriniz,projeniz vesaireniz var mıdır?
Görkem: Bu konuda insanların aklına gelen:
“-Festival var.
-Kim düzenliyor?
-Coca Cola.
-O zaman ben gitmem”
gibi bir şey var.
Türkiye’de bir çok insan tabi ki bazı şeylerin farkında. Coca Cola’nın İsrail donanmasına verdiği desteğin de farkındayız, her şeyin farkındayız, bugüne kadar olanları da biliyoruz fakat; bizim sarıldığımız bir şey var: 10 senedir Korn’u bekliyoruz. Kim getirdi Korn’u, bunlar getirdi bu bir. İkincisi, Fanta Gençlik Festvaline de çıktık. Türkiye’de o zaman bu tarzda bir grubun tamamen kafasına göre gitarları sonuna kadar açıp car car çaldığı, Erzurum’da Diyarbakır’da, 17 şehirde çaldığı başka bir festival yoktu. Çok önemli bir nokta var: Birincisi, eğer marka müziğin önüne geçmiyorsa biz buna hiçbir zaman karşı değiliz. İkincisi, elinizde gerçekten böyle büyük bir fırsat varsa, bu büyük bir şirket de olabilir, fakat gerçekten elinizdeki bu imkanı gerçekten bir şeylerin değişmesi için kullanıyorsanız bu kötü bir şey değildir. Biz Türkiye’deki müziğin değişmesi için uğraşan insanlarız, televizyonu açtığımız zaman rock grubu görmek isteyen insanlarız.Biz bunun için çabalıyoruz,bizimle birlikte bir çok grup da bunun için çabalıyor.
Sedat: Biz piyasada tek olmak için uğraşmıyoruz yani.
Görkem: Evet bunu bugüne kadar büyük şirketlerin desteklememiş olmasına kızdıktan sonra dünyanın en büyük firması bu işi Türkiye’de yapmaya kalktığında buna sırtımızı çeviremeyiz.
Cumhur: Biz düşüncelerimizi, müziğimizi mümkün olduğunca geniş kitlelere ulaştırmaya çalışıyoruz, çünkü bu düşüncelere sahip olabilecek insanlar olduğunu biliyoruz. Ve bizim insanları “zehirlememize” –diye tabir edeyim- aracı olabilecek olan herhagi bir kimse varsa buna hayır dememiz mümkün değil açıkçası.
Sedat: Bir de Coca Cola gibi büyük bir firmanın “headliner” olarak çok büyük organizasyonlara büyük paralar harcadıktan sonra elbette bunun geri dönüşümünü beklemesi doğal. Ve bunu da Korn gibi The Cure gibi büyük grupları getirerek yapıyorlar.türkiye için çok büyük bir adım bence.
Görkem: Türkiye’de rock müziği savunan, “Pink Floydlar dinlerdik biz zamanında” diyen insanların da bunları bilmesi gerekiyor. Nerede patladı Pink Floyd? Another brick in the wall’da patladı, Dark Side Of The Moon’dan dolayı tüm dünya duymadı Pink Floyd’u. Belli bir nokta vardı, o noktayı toplayan şey de “another brick in the wall” şarkısıydı ki bu da rock müzikte kitleselliğin olması gerektiğini kanıtlayan bir şarkıydı zaten. Türkiye’de de bunu kanıtlayan tek şey büyük şirketlerin festivaller düzenleyerek binlerce kişiye rock müzik dinletmeye çalışmasıdır.
Sedat: Öte yandan,bizden bahsedeyim sadece, “kürar” gibi, “siyah” gibi, “gözaltı” gibi şarkıları bu tür firmaların düzenlediği bir festivalde çalmak ayrı bir zevk sonuçta.
Tabi,çok hoş bir ironi katıyor işin içine. “kürar” özellikle,mesela siz Rock’n Coke’a çıkıp “kürar”ı çalsanız, ben açıkçası oturup hem felaket şekilde zevk alır hem de çok gülerek izlerdim.
Sedat: İşte bu da müziğin markanın önüne geçmesinin bir kanıtı.
Görkem: Ve emin ol biz o konsere “kürar”la girerdik.
Hatta bütün konser boyunca “kürar”ı söylemeniz bile olası
(gülüşmeler)
Görkem: O kadar da değil de.. İşte onu yapmak, elindeki imkanları bir şeylerin değişmesi için kullanmaya eşittir.Rage Against The Machine’e soruyorlar, “siz bu kadar solcusunuz neden sony müzikle çalışıyorsunuz,bu şarkıları ne yüzle söyleyebiliyorsunuz?” diyorlar,böyle bir şey sorulur mu yaa...Yani o şirket sayesinde zaten dünyanın her yerine ulaşıyor bu şarkılar.Pek çok insan o şirket sayesinde pek çok şeyin farkına varabiliyor.
Cumhur: Az önce dedim ya insanları zehirleyebilmek diye bir muhabbet, daha önce deniyordu işte “rock grupları kraltv’de çıkmasın”…

Biz de daha önce forumlarda konuşuyorduk bunu..
Cumhur: Hah işte dedim ya tamamen insanları zehirleyebilmekle alakalı bir şey. İç Anadolu’dan biraz daha doğuya doğru gitiiğiniz zaman kraltv’dan başka müzik kanalı bulamıyorsunuz. Uydudan çekebiliyorsunuz anca,eh orada da uydu antenine sahip olabilen kaç kişi ardır onu da siz düşünün.
Sedat: Köy,köy yaa resmen..
Cumhur: orda insanların izleyebileceği tek müzik kanalı kraltv.Biz orada bu müziği seven insanların olduğunu biliyoruz,gittik çaldık ve gördük,bu müziği gerçekten sevebiliyor oradaki insanlar.Sürekli bize mail geliyor.
Sedat:Ordaki insanların dinlemeden bu müziğe sahip çıkmalarını nasıl beklersin ki?
Görkem:Bencillik zaten bu yaa..
Cumhur:Bizim ordaki insanlara ulaşmamızın tek yolu kraltv ve biz bu yolu niye kullanmayalım? O insanları bu müziği dinlemekten niye mahrum edelim?
Görkem:7 temmuz 2005’te albümümüz çıktı, biz haziran 2004’te Diyarbakır’da, Erzurum’da çaldık. Albümümüz çıkıp klibimiz ekranlarda dönmeden önce bu insanlar bizi dinleyip albümümüzü beklemeye başlamışlardı. Bunu o insanlara sunmamak, onları bu imkanın içine dahil etmemek bencillik olur bir kere böyle bir şeyi istemek.
Cumhur:Büyük şehirlerdeki insanlar genelde “bizim sahip olduğumuz imkanlara herkes sahip” şeklinde düşünüyorlar.
Ama işte o imkanlara herkes sahip değil,o insanlara ulaşmak için bazı yolları kullanmak gerekiyor ve bu yolları kullanmak bence sakıncalı değil.
Biz bu konuları forumlarda da konuştuk,ilk başta biz de bağırdık “yaa özcan deniz çalıyor arkasından özlem tekin,arkasından imbrahim tatlıses arkasından mor ve ötesi vesaire vesaire bu şekilde gidiyor yani....
Görkem: VJ’ler çilekeş sunuyor böyle bir şey var mı...
Cumhur:Ne zararı var yani özcan deniz dinleyen adama özlem tekin dinletebiliyorsan ne mutlu yani.
Sedat: Yani sonuçta şunu yapıyorsun, heğimiz bunu yapmışızdır, mesela bir taksi ya da dolmuşa binersin, tesadüfen rock çalıyordur adamın radyosunda, “aaa rock dinliyooo!!” dersin..
Ben bir kere görmüştüm, Manga çalıyordu..
Görkem: Manga zaten onu yaptı...
Ben Manga’ya onu söyledim ama, dedim “sizin böyle bir cümleniz vardı”....
Görkem: evet “dolmuş şoförü de dinlerse oldu bu iş” demişlerdi...
Hah işte ben imza günlerinde bunu onlara söyledim, “buradaki dolmuşçular sizi dinliyor hatta direksiyonda tempo tutuyorlar” dedim ve hatta çok hoşlarına gitmişti.
Sedat: Yani bir sempati olarak bakıyorsun o insana ve aynı şekilde bunu köy kahvesinde de dinleyen, dinlemese bile o gitarın sesini duyan adam çaldıkça o müziği benimseyecek, benimsemiyor da olabilir önemli değil ama en azından bilecek.
Görkem:Hani “soytarı” gözüyle bakmayacak rock gruplarına.
(o sırada Gizlibahçe çalışanlarımızdan Soner içeriye girer, “arkadaşlar afedersiniz ben kaçıyorum..” derken kapının kolu elinde kalır...bizim tayfa yine kopar )
Sonuç olarak biz bir şeye karar verdik, ”kraltv rock saati yapsın” dedik.
Cumhur:Yanlış bir şey bence çünkü rock saati yaptığı zaman adam “rock saati başladı” deyip kapatacak televizyonu.
Görkem: Kraltv’nin olayı zaten belli bir tarza bağlı kalmadan Türkiye’de olup biten her şeyi yayınlamaları. Son dönemde özellikle, çünkü eskiden parayı bastıran yapıyordu bazı şeyleri.
Şu anda biraz daha değişmiş durumda gerçekten her şeyi bir arada görebiliyorsunuz. Cankan gibi iğrenç bir gruptan sonra Şebnem Ferah gibi şahane bir insan çıkabiliyor yani.
Sedat: Şöyle bir şey olabilir,daha sık rock çalar,araya da diğerlerinden serpiştirir ama tamamen rock saati olmaz.
Görkem:Dreamtv dururken kimse onu izlemez o ayrı bir konu.Kraltv’de birçok kalitesiz müziğin arasında gerçekten bu işe emek harcamış rock müzisyenlerinin çıkması,yani bundan birkaç sene önce böyle olmuyorsa ve şimdi oluyorsa, bu bizim değil ve kraltvnin değişmesi demektir. Mor ve ötesi kraltv’ye çıktığı zaman insanlar “mvö davayı sattı, değişti” falan demeye başladı,tam tersi yani adamlar oynatıyor klibi,mvö niye değişsin yani...

Şey çok güzeldi; kraltv video müzik ödüllerinde Hülya Avşar iki defa mvö’den şarkılarını çalmalarını rica etti,hatta hatta ikincisinde bu rica olmaktan çıkıp “hadi çalsanıza artık çocuklar” şeklinde ufaktan bir baskıya dönüştü.Orada verilen cevap benim son derece takdir ettiğim bir cevaptı: Birincisinde dediler ki “size olan saygımızdan dolayı biz enstrumanlarımız olmadan şarkımızı çalmayız”. İkincisinde zaten ekranda “bir derdim var”ın klibi dönüyordu, Harun Tekin de en sonunda bu ısrara dayanamayıp “Bakın arkada söylüyoruz işte!” dedi ve sahneden indiler.Biz alkışladık açıkçası.
Cumhur: Şimdi bu şöyle bir şey, rock müzik canlı yapılan bir müziktir, insanların hislerini dışa vurmasını içerir.
Görkem: Bir kere “müzik” zaten öyle yapılması gereken bir şey.
Cumhur: rock müziği playback olarak yapamazsın,bir kere sen oraya dört kişi çıkıp “ben davul çalıyor gibi yapayım,sen gitar çalıyor gibi yap,sen bass çalıyor gibi yap işte sen de vokal söyler gibi yap” falan...Böyle bir şey yok yani..
Sedat: bu ciddi diddi insanı “hıyar” yerine koymaktır.
Görkem: Harbiden yaa zaten daha önce otuz bin kere çalmışsın çık bir daha canlı çal işte..
Cumhur: Böyle bir şeyin olmadığını bu akşam gördünüz zaten.
Gördük zaten..Açıkçası canlı müzik benim için en değerli şey..
Cumhur: Biz her zaman şöyle bir şey söylüyoruz: Albüm, bizim için insanlara ulaşmak için bir araçtı. Ama bizim asıl amacımız insanlara canlı performansımızı göstermek, çünkü yaptığımız müzik tam olarak ancak canlı performansla sergilenebilecek bir müzik.
Sedat: Ve bizim sahne duruşumuzla bizi yansıtabilecek bir müzik..
Yerinizde durmuyorsunuz ki
(gülüşmeler)
Sedat: O da “biz sahnede şunu yapalım” falan gibi bir şey değil yani içimizden geldiği için yapıyoruz...
Tolga Avcil: Arkadaşlar toparlamamız lazım yavaş yavaş,çünkü biz de İstanbul'a doğru yola çıkacağız...
Peki o zaman,son söz?
Cumhur: Korsana hayır, hırsızlık yapmayın!!!

Biz sizi resmi olmasa da Barışarock 2006’ya davet ediyoruz,buyrun gelin bizim 40bin kişimiz karşısında çalın.
Tolga: Belki bir ilki gerçekleştiririz..
Neden olmasın?
Tolga:Hem BR’a hem Rock’nCoke’a çıkan ilk grup oluruz
(gülüşmeler....)
Neyse,sizin sohbetinize doyum olmuyor,çok zevkli bir sohbetti, her şey için teşekkürler,yine gelin, size iyi yolculuklar, tekrar görüşmek üzere hoşça kalın....
Çilekeş:Biz de çok memnun olduk görüşürüz iyi bakın kendinize,herkese selam söyleyin..



Dipnot: röportajı gerçekleştirirken orada bulunması ve yardımları için merve arkadaşıma teşekkür ediyorum,sağol bonussimo

Hazırlayan: Gülru Batur


dipnot2:
-röportaj 32 dakika sürdü, ses kayıtlarını yazıya dökmek yaklaşık 3 saatimi aldı.
-y.o.k.'un açılımının "yalnız olma korkusu" olduğu ortaya çıktı.
-morveotesi.ekibi.com sitemiz kapandı.
-bu röportaj bir daha hiçbir yerde yayınlanmadı.
-çilekeş barışarock 2006'da sahne aldı. :)

Hiç yorum yok: