18 Ekim 2006

gölgem

18 Ekim 2006 02:35

Bu aralar pek sık ıslanıyor gözlerim.. Bir şeyler eksildi, koptu içimden sanki.. Bir tek gözlerimdeki ıslaklık yalnız bırakmıyor beni; ha bir de gölgem, o da ışık varsa eğer - ki ben geceleri küçücük odamda karanlığın içinde kendimle başbaşayım.. Oyuncak kaplumbağasına sarılmış,uyumaya çalışan bir kadın… Ben…
Gündüzler de gecelerden pek farklı değil aslında.. Çalıştığım yerde işimden kafamı kaldırıp etrafıma baktığımda yine aynı sadık dostumdan başkası yok yanımda: gölgem.. Ruhum bile benle değil sanki..
Bu aralar pek bir sık ıslanır oldu gözlerim; bazen bir damla,bazen sayısız yaşla.. Artık yaş akıtacak dermanı kalmamış,kızarmış gözlerim… Gün boyu beynimde dönüp duran şarkılar,içime çektiğim duman.. Yine eksik yine eksik.. Yarım kalmış bir ruh… Ben..

Yine de mümkün olduğunca dik tutuyorum başımı,gözlerimdeki ıslaklığa kızıyorum hatta.. ”Hayır!” diyorum, “söz verdin ona, ağlamayacaksın…” Öyle ya, daha en başından biliyorduk ikimiz de zor olacağını; şimdi öyle yan çizmek, çökmek yoktu.. Hayır, bir çok derdinin üstüne bir de ben gelmemeliydim, üzmemeliydim onu üzüntümü yansıtarak.. Sustum ben de… Kaplumbağama anlattım içimdekileri, ve gölgeme ve yastığıma ve duvarlara.. Belki o da ağlıyordur ben gibi,bilmiyorum.. Belki de sadece bunu bilmek istiyorum iyileşmek için….






01 Temmuz 2007 04:11


Bu aralar yeniden ıslanıyor gözlerim, sıkça. Şarap ve sigara gecenin karanlığında; üstelik, Istanbul’da.. Ağlamamaya söz verdiğim ‘o’nunla ilişkimiz “kötü bir film gibi başından sonu belli” bir biçimde sona erdi çoktan, hiç abarttığım kadar da değilmiş üstelik hislerim falan. Hatta ondan sonra birkaç kötü film daha geçti hayatımdan..
Birkaç beş dakika, ve sonra güneş ha doğdu ha doğacak..yarı açık pencereden içeri sızan martı seslerine kapılan ruh… Ben...
Bu aralar bir garip hallerdeyim, kafamda onlarca “ne olacak" sorusuyla baş etmeye çalıştıkça bir yanım “Hadi len ordan! Belki de dünyanın beş yıl ömrü kalmıştır, boşversene!” diyor, fonda da David Bowie’nin "Five Years" şarkısı ona eşlik ediyor.. Böylece kafamdaki “ne olacak” sorularından dünyayla ilgili olanlar alıyor ellerine dizginleri. Haydiiiii... Gel de çık işin içinden.. Bu defa başlıyorum minik oyuncak eşeğimle konuşmaya.. Yok anacım, eşek hoşaftan anlamadığı gibi derdimden de anlamıyor, güzel gözleriyle bön bön bakıyor bana, kulakları eğik aşağıya..