23 Ocak 2006

yağmur

yağmur yağarken dinlenebilecek en güzel albüm olan gül kendine'yi dinliyorum. "gül kendine" şarkısı başladı, ve şarkının ritmiyle aynı ritmde çırpınan mumun alevine baktım…mumdaki ateş şarkıya tempo tutuyordu!!..
Tütünü boktan bir sigarayla soğumuş çayımı içiyorum Antalya'nın martısız gökyüzündan damlaların yağdığı, çarparken ıslak birer "pıng" sesi çıkardığı penceresi kapalı odamda. Oysa ki ruhum Marmara Denizi'nin tuzlu yosunlu sularına karışmış, yalıyor Göztepe sahilinin beton kıyılarını..
"ve hayat -ki canına tak etmişti- 'dur' dedi artık" diyor teypteki ses; ardından gitardan bir melodi çıkıyor yağmur seslerinin arasında,bitiyor şarkı; bir tuşa basıyorum ve yeniden çalıyor,sonra yeniden,bir daha... Kadıköy'den Eminönü'ne giden vapurun küpeştesinde bu şarkıyı dinleyişim geliyor aklıma; bir öğlen vakti rüzgar saçlarımı okşarken Haydarpaşa'nın önünde, dalgakırandaki karabataklara bakıyorum önce, sonra attığım simit parçasını yakalayan martıya göz kırpıyorum. Vapur köpüren sularda ilerlerken Kız Kulesi el sallıyor bana, yakınlarında inşaat halinde bulunan "marmaray" projesini şikayet ediyor...
"yeter artık hiçbir şey eskisi gibi değil" diyor teypteki ses bu defa ve yine Göztepe geliyor aklıma... Gecenin 1'inde yalnız başıma yürüyüp 'kuruçeşme'den su içtiğim an kulaklığımda çalan şarkıydı bu; gözümden yanağıma süzülen gözyaşlarımı, yüzümü yıkayan çeşmenin suyuna karıştırıp yere damlattığım an....

Hiç yorum yok: